Koronavirüs, şüphesiz 2021 yılında insanların çok dikkat etmesi gereken birşey haline geldi.
Dışarı çıktığımızda, insanlarla temas kurmamız gereken, kalabalık ortamlarda durmamız gereken zamanlarda ağzı ve burnu kapatan bir maske giymek şu an Türkiye'de yaşayan bir insan için zorunluluk haline geldi.
Özellikle Türkiye'de yaşayan bir insan dedim çünkü hali hazır da virüse karşı tamamen etkili bir şey geliştirilmemiş olmasına rağmen, bazı ülkeler resmen koronavirüsü yendi.
Çin, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda gibi Doğu ülkelerinde maske ve sosyal mesafe önlemleri yok, virüs neredeyse yok hükmünde sayılıyor.
Fakat tabii ki virüsle uğraşan tek ülke Türkiye değil. Batılı ülkelerin neredeyse tamamı 1 yıl kadar uzun bir süre geçmesine rağmen koronavirüsüne karşı verdikleri mücadeleyi hala sürdürüyorlar.
Çoğu zaman örnek almaya çalıştığımız, o ekonomisi çok iyi olan, insanların özgürce ve refah seviyesi yüksek bir şekilde yaşadığını düşündüğümüz ülkeler, iyi ekonomilerine ve sağlık sistemlerine rağmen doğulu ülkelerin koronavirüsüne karşı birkaç ayda başardıkları normalleşmeyi beceremedi.
Peki nasıl oldu da virüsün çıktığı bölgede bulunan bu ülkeler virüsü yenmeyi başardı fakat diğerleri başaramadı?
Öncelikle koronavirüsün hangi durumlarda ve nasıl bulaştığını açıklayayım sizlere;
Her nefes aldığımızda, özellikle konuştuğumuzda, hapşırdığımızda ve öksürdüğümüzde dışarıya ağzımızdan küçük su damlacıkları fırlatırız.
Bu su damlacıklarının bazıları büyük ve ağır olur, tükürük gibi. Bunlar hızlıca yere düşerler.
Ama diğerleri daha küçük ve hafif olduğundan dolayı havada uzun süre kaldıktan sonra yavaşça yere düşerler.
Virüsü taşıyan da bu damlacıklardır.
Bir damlacık havada süzüldükten sonra buharlaşırsa virüsün bir süre havada kalmasına yol açar. Ve eğer virüs sağlıklı bir bireyin ağzının içinden boğazına doğru girerse, virüs bu kişinin vücuduna yerleşir.
Bu şekilde virüs kapmayı etkileyen 3 faktör var:
1- Mesafe: Mesafenin 1.8 metre veya daha uzun tutulması öneriliyor.
2- Süre: Virüse maruz kalınan süre de çok önemli. Henüz koronavirüsün vücudumuza girmesi ne kadar uzun sürüyor bilmiyoruz ama ne kadar az tutulursa o kadar iyi olduğu tartışılmaz.
3- Havalandırma: Virüs kapalı ve havalandırmanın açık olduğu bir yerde çok daha bulaşıcı bir hale geliyor. Fakat dışarıda rüzgarlı bir havada aynı durum geçerli olmuyor. Dışarısı kapalı bir alanın aksine açık bir ortam olduğu için virüsün dağılması virüsü daha etkisiz yapıyor.
Çin'de ki bir akademik araştırmada 318 salgın vakasının sadece 1 tanesinin dışarda bulaştığı bulundu. Bu da virüsün kapalı alanda dışarıya göre çok daha etkili olduğunun kanıtıdır.
Havada kalan virüsün solunması dışında virüsün bulaşabileceği bir tane daha yöntem var. O da virüsün ele bulaştırılıp daha sonra o ellerle dezenfekte edilmeden yüze dokunulunması.
Bu yüzden elleri sık sık dezenfekte etmekte cidden önemli.
İnsanların aklını kurcalayan bir farklı konu ise, maskelerin cidden koruyup korumadığı.
Koronavirüs, bir insan saçının 1000'de 1'i kadar küçük olabiliyor. Maskelerin bu kadar küçük partikülleri engellemesi neredeyse imkansız gibi düşünülse de, aslında maskelerin çok önemli bir özelliği var.
Maskeler virüsün tamamiyle geçişini engelleyemese bile virüsün çoğunu durdurmayı başarıyor, bu da maskeyle hastalığı kapan bir hastanın ölüm ve semptomları yaşama olasılığının normal bir şekilde hastalanan bir hastaya göre daha az olması anlamına geliyor.
Yani maskeler her türlü bir koruma sağlıyor. Fakat insanların aklına takılan bir şey daha var.
Piyasada şu an çok fazla maske çeşidi var ve insanlar hangisini kullanmaları gerektiği konusunda kararsız kalıyorlar.
Toronto Üniversitesi'nde tüm maske çeşitleriyle yapılan bir testte 3 katlı medikal maskenin dışardan gelen havayı en etkili şekilde tuttuğu gözlemlenmiş. İki maske üst üste giymek tabii ki de bazı durumlarda daha etkili olabilir.
Koronavirüs kalıcı olarak hayatımızdan çıkabilir mi?
Eğer bir insan virüse yakalanmışsa bu insan virüsü 2 veya 3 kişiye kadar bulaştırabilir. O diğer 3 kişi de bir başka 3 kişiye onlarda diğerlerine ve diğerlerine diye gider bu durum.
Çiçek hastalığı insanoğlunun şu ana kadar tamamiyle yok edebildiği tek insan hastalığıdır ve yakın bir tarihte, 1980'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından hastalığın bittiği açıklanmıştır.
Çiçek hastalığının aksine koronavirüsünün bulaşım şekli, hastalanan bazı insanların hiçbir şekilde semptomları göstermemesi koronavirüsünün çiçek hastalığı gibi tamamiyle bitmesini çok zorlaştırıyor.
Virüsün insanlarda tamamiyle bitmesi bile virüsün tamamiyle biteceği anlamına gelmiyor çünkü, virüsün yarasalarda da bulaştığı fakat onlarda etkili olmadığı düşünülüyor.
Bu da şu demekki insanlar içinde virüs bitse bile tekrar hayvanlardan insanlara virüsün geçme olasılığı var.
Çoğu araştırmacı ilerde virüsü zaptedip kontrol altına alıcağımızı düşünüyor.
Grip gibi, her zaman etrafta bulunan fakat soğuk algınlığından başka birşeye nadir dönüşen bir endemik olarak kalması en mümkün olay gibi duruyor.
Güney Kore'nin ve Çin'in koronavirüsle mücadelesi.
2020 başlarında Güney Kore ve Çin'de virüs acayip hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştı.
Tabii o zamanlar Çin ve Çin'e komşu olan ülkeler dışında virüs pek önemsenmemişti.
Koronavirüs salgınının ilk vakaları Çin'in Wuhan kentinde bildirildi.
Salgına yakalanan hastaların çoğunun Wuhan'da bulunan deniz ürünleri ve canlı hayvan satılan bir pazarı yakın bir zamanda ziyaret ettikleri ortaya çıkınca hastalığın bu pazardan geldiğine inanılmaya başlandı.
2020 Ocak ayında vakaların hızla artması ve virüsün kontrolden çıkmasıyla birlikte 11 milyon insanın yaşadığı Wuhan kenti tamamiyle karantına altına alınmıştı.
Şehirde ki bütün giriş ve çıkışlar kapatılmıştı. İnsanlar Çin'de beklenenden daha büyük bir felaketin yaşanacağını düşünüyordu.
Çok zaman geçmeden Wuhan'la birlikte 15 diğer şehir de karantina altına alındı. Bu 60 milyon insanı karantinaya alıp hareketlerini etmelerini engellemek demekti.
20,000 civarı tıp çalışanı Wuhan'da ki hastanalere sevk edildi ve kısa bir sürede büyük kapasiteli hastaneler yapıldı.
Test ve iyileşme sürecindeki tüm masrafların bedava olması sebebiyle ekonomik durumları her nasıl olursa olsun her insan aynı şekilde test yapılıp tedavi ediliyordu.
Test sonucu pozitif çıkmış kişiler zaman kaybedilmeden karantinaya alınıp yakın temasta bulunduğu kişiler de kontrol altına alınıyordu.
Çin virüse karşı agresif bir tavır alıp hiçbir şekilde zaman kaybetmeden savaştı ve bu savaşı birkaç ay içinde kazandı.
Fabrikalar, alışveriş merkezleri, restoranlar haftalarca kapalı kaldı fakat sonucunda Çin salgını kontrol altına almayı başardı.
Çin'de uzun zamandan beri virüs neredeyse yok. Virüsün çıktığı veya çıktığına inanıldığı yer olan Wuhan'da bugün sadece 6 yeni vaka bildirildi.
1.4 milyar nufüslü ve salgının başladı ülke olan Çin'de aylardır günlük ortalama 20 vaka bildiriliyor.
Çin salgının yeniden yükselip bulaşabileciği riskinin farkında ve bu riski çok dikkatli bir şekilde yürütüyorlar.
Çin koronavirüsüne karşı hızlı davranıp, dikkatli ve agresif tutumuyla virüsü tamamiyle kontrol altına aldı.
Güney Kore ise geçmişteki deneyimlerini kullanarak hızla artan virüs vakalarını durdurmayı başardı.
2015'te Orta Doğu'dan ülkesine geri dönen bir Güney Koreli ilk kez 2012 yılında Suudi Arabistan'da ortaya çıkan MERS tipi koronavirüsü Güney Kore'ye taşıdı ve ülkede büyük bir panik oluştu.
Virüsü ülkeye getiren hastanın nerelere gittiği, kimlerle temas halinde olduğu takip edildi ve virüs 2 aydan kısa bir süre içerisinde durduruldu.
Aynı takip sistemi koronavirüse karşı da yapıldı. Test sonucu pozitif çıkan insanların kimlerle temas halinde olduğu takip edildi ve hastanın temas halinde bulunduğu insanlara da test yapıldı.
Bu takip sistemi böyle devam etti ve Güney Kore devleti, virüs konusunda vatandaşlara karşı hep şeffaf oldu.
Birkaç mobil applikasyon üzerinden koronavirüs takip haritaları yapıldı ve virüsün yaygın olduğu yerleri insanlar cep telefonlarıyla kolayca görebildi.
Çin'de olduğu gibi Güney Kore'de sağlığı ekonomiden üstün tuttu ve test, ilaç vb. gibi hizmetleri ücretsiz yaptı.
Türkiye'nin virüse karşı tutumu bu ülkeler gibi başarılı olamadı.
Türkiye maalesef ki ekonomik olarakta çok zor bir dönemden geçiyor. Bu yüzden de insanlar sokağa çıkma yasağı olan günlerde bile geçinebilmek için çalışmak zorunda kalıyor.
Öyle ki hafta sonları sokağa çıkma yasağı kararı alınmasına rağmen bu yasak sözde kalıyor ve yasağı çiğneyen insanlara hiçbir yaptırım uygulanmıyor.
Türkiye'de ki insanlar uzun bir zaman geçmesine rağmen halen daha virüsün ne kadar tehlikeli olduğunun ve özgürlüğümüzü nasıl çaldığının farkında değil.
Virüsü durdurmak 1 kişiye veya bir gruba bağlı değil, tüm ülkeye bağlı bir durum ve bu durumda ülkecek hep beraber dikkatli davranmalıyız.
Maalesef Devletin ve Sağlık Bakanlığı'nın virüse karşı tutumu çokta iyi olmadı bu süreç içerisinde.
Defalarca kez aynı şeyler tekrar tekrar denendi ve denenmeye devam ediliyor fakat virüs düzgün bir şekilde kontrol altına alınamıyor.
Aşıların da geliştirilmesiyle birlikte artık virüs kontrol altına alınmalı, insanlar yavaştan normal hayatlarına geri dönebilmeli.
Fakat Türkiye'nin ekonomik olarak büyük bir çöküşte olması sebebiyle virüse karşı iyi önlemler alınamıyor. Karantinalar uzun süremiyor ve iş yerleri kapatılamıyor.
Sahi konu aşılara gelmişken, nedir bu aşılar?
Gelişen teknoloji ve sağlık sistemiyle birlikte virüse karşı rekor bir sürede aşılar geliştirilmeye başladı bile.
Fakat aşılar insanlarda aynı maskelerde olduğu gibi bir güvensizlik yarattı.
İnsanlar hangi aşıya güvenmeleri gerektiğini ve hangisinin en çok etkili olduğunu düşünmeye başladı.
Peki hangi aşı en güvenli ve en etkili?
Cevap: Hepsi. Bütün bu aşılar bireyde virüse karşı tam bir bağışıklık kazandırmıyor. Yani bu da şu demekki aşı olsanız bile virüse bulaşma riskiniz var.
Aşılar virüsün semptomlarına karşıda tamamiyle bir bağışıklık kazandırmıyor.
Peki ne işe yarıyor bu aşılar?
Bu aşılar virüsün ölümcüllüğüne karşı tamamiyle bir bağışıklık veriyor hastaya. Tüm bu aşılarda yapılan testlerde aşı olan hiç kimsenin virüsten ölmediği tespit edildi.
İşte bu yüzden aşı ilk risk grubunda bulunan insanlara yapılmalı.
Yine de tamamiyle olmasa bile bireye virüse karşı bir bağışıklık veriyor.
Kola yapılan her aşıyla birlikte virüsün bitişine daha da yakınlaşıyoruz.
Kısa bir zaman diliminde çok daha etkili aşılar çıkacağına kesin gözüyle bakıyorum ben. 2021'in sonlarına doğru en azından birazcık rahatlamış oluruz herhalde...
No comments:
Post a Comment